HASTALIKLAR KADERİMİZ DEĞİLDİR/ ŞİFA İNSANIN KENDİ BEDENİNDEDİR
Ülkemizde ve tüm dünyada kronik hastalıklar son yıllarda giderek artış göstermeye başlamıştır. Hipertansiyon, diyabet, kalp-damar hastalıkları, solunum yolu hastalıkları ve kanser en sık görülen kronik hastalıklardır. Bunun için genetik suçlansa da genetiğimizde var olan hastalıkları yaşam biçimimiz tetikler. Genlerimizi aktive eden bizim alışkanlıklarımızdır. Yani dışsal faktörler organizmaya tesir edebilir. Buna da epigenetik adı verilir.
Epigenetik alanında yapılan çalışmalar bize göstermektedir ki; çevresel faktörler bizleri sandığımızdan çok daha fazla etkilemektedir. Yaşam koşulları sebebiyle hücre düzeyinde meydana gelen bu değişiklikler, genetiğimizde var olan hastalıkları aktive ederek hayat kalitemizi bozmaktadır. Tek yumurta ikizleri üzerinden örnek verecek olursak, DNA dizilimleri aynı olmasına rağmen yaşam süresince birinin sağlık problemi diğerinde olmayabilir. Bu da yaşam biçiminin genetik kodlarımız üzerinde etkisi olduğuna dair önemli bir bulgudur.
Sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam, kronik stres, alkol, sigara, madde kullanımı, düzensiz uyku, dengede olmayan sosyal ilişkiler bizleri olumsuz etkilemekte ve hastalıklara davetiye çıkarmaktadır. Son dönemde hastalıklarda meydana gelen bu artış bize yaşam biçimimizi değiştirmemiz gerektiği konusunda oldukça önemli bir mesaj vermektedir.
Sağlığımızın bozulması, bedenimizin bize yolunda gitmeyen şeyler olduğunu ifade etme şeklidir. Herhangi bir sistemde meydana gelen bozulma, tüm vücudu hasta eder. Aslında bedenimiz bu sinyallerle yaşam stilimizi değiştirmemiz noktasında bizi uyarmakta, düzeltmemiz için fırsat vermektedir. Sağlığını kaybeden pek çok kişi bununla yaşamaya mahkum olacağını, hayatının bundan sonrasının hastaneler arasında mekik dokuyarak ve onlarca ilaç içerek devam edeceğini düşünür. Oysa hastalıklarımız kaderimiz değildir, şifaya ulaşmak zor değildir.
Hipokrat bu konuyla ilgili şöyle demektedir: “İçimizdeki doğal iyileşme gücü, şifa için en önemli kaynaktır”. Yani şifa insanın kendi içindedir. Bizler sağlıksız beslenerek, hareketsiz bir yaşam benimseyerek, düzensiz uyuyarak ve stresli bir yaşam sürerek içimizdeki iyileştirme gücünü engelleyecek şekilde hareket etmekteyiz. Oysa bütün sistemimiz, sağlığı korumaya yöneliktir. İnsanın olağan hali, sağlıktır. İnsan bedeni kendini iyileştirecek güce sahiptir. Bu kusursuz işleyişi hatalı kullanarak sistemde sorun çıkmasına sebep olan yine kendimiziz. Ancak bilinmelidir ki, sistem bozulduğu yerden tamir olabilir. Önemli olan nerede hata yaptığına dair farkındalık kazanmak ve aynı yoldan geri dönmektir. Bunu insanın kendini keşfetme yolculuğuna benzetebiliriz. Kendimizi tanımak, bizi hasta eden durumları tespit etmek ve bunlara karşı önlem almak sağlığımıza yapacağımız en büyük yatırım olacaktır.
Hastalıklar kısa süreli yaşantıların çıktısı değil; yıllar boyu pekiştirilen hatalı tutumların bir sonucudur. Kısa vadede mevcut yaşamımızdan tamamen farklı bir hayat tarzı benimsemeyi hedeflemek çok gerçekçi olmayacaktır. Küçük ama etkili adımlarla başlamak çok daha sağlam bir temel oluşturur. Sonrasında iyilik hali için gerekli olan uzun süreli davranış değişikliklerini sağlamaktır. Burada, şifanın kaynağının kendimiz olduğuna dair inanç ve alışkanlıklarımızı değiştirmeye yönelik irade devreye girmelidir. Sürdürülebilir olması da gayret ve sabır gerektirir. 30 yılda yavaş yavaş bozulmuş bir sağlığı kazanmak elbette 30 gün sürmeyecektir. Ancak bunun için 30 yıla da ihtiyacımız yoktur. Birey, kendi hayatına liderlik etmeli, kendini tanımalı, yaratılışına uygun tutumlar edinmeli ve bu şifaya ulaşma yolculuğunun herkes için farklı seyredeceğini hatırda tutmalıdır.