YAŞAMDA DENGELİ OLMAK
Sağlıklı olmak; fiziksel, zihinsel, ruhsal ve sosyal anlamda dengede olmaktır. Kişinin bedenini, duygularını ve düşüncelerini tanıyarak kendisiyle temasını artırması, kişiliğinin benliğiyle uyumlu olması, diğerleriyle ilişkilerinin düzenlenmesi ve yavaşlayarak deneyimlerini farkındalıkla yapması dengeli bir yaşam sürmenin temelidir.
Kendimizle temas etmek çoğu zaman alışkanlıklarımız içinde olmayan, öncelemediğimiz hatta göz ardı ettiğimiz bir konudur. Oysa kendiyle temas etmeyen biri kendini tanımış sayılmaz. Kendimizi tanımak için öncelikle neye ihtiyacımız olduğunu ve neye ihtiyacımız olmadığını bilmemiz gerekir. Eğer yeterince dikkatli olabilirsek, tüm fiziksel ve zihinsel süreçlerimizin bize anlatacakları vardır. Bedenimizin neye ihtiyacı olduğunu bilmek, duygularımızı anlamlandırmak, düşüncelerimizi yargısızca gözlemlemek kişiliğimizle bağlantı kurarak kendimizi tanımamızı sağlar. Ancak kendisiyle temasa geçen biri benliğini keşfedebilir.
Benlik, bizim yörüngemizin merkezi, diğer bir deyişle çekirdeğimizdir. Her insan bir çekirdekle doğar. Erken çocukluk döneminden itibaren yaşadıklarımız bu çekirdeğin üzerine konumlanır. Eğer benliğimizle yaşam deneyimlerimiz uyumluysa kendimizle daha barışık, denge ve iyilik hali içinde oluruz. Yaşantılarımız özümüze uygun olmadığında kişiliğimiz ve benliğimiz arasında içsel bir çatışma yaşanır. Bu çatışma da zaman zaman öfke, korku, kaygı, stres, depresif duygu durumu olarak geri döner. Bu duygulara kronik bir şekilde maruz kalıp nasıl regüle edeceğimizi bilemediğimizde de zihinsel ve bedensel olarak vücudumuz tepki göstermeye başlar. Bir şeylerin yolunda gitmediğinin sinyalini vererek yardım ister. Dengemizi yeniden bulmamız için bize fırsat verir.
Tüm psikoloji ekollerinin ortak paydada buluştuğu konu insanın sosyal bir canlı olduğudur. Yaşamla uyumlu olmak ve bunun sürekliliğini sağlamak için istikrarlı ve güçlü ilişkiler olmazsa olmazımızdır. Diğerleriyle olan ilişkilerimizi düzenlemenin en önemli şartlarından biri yine kendimizi tanımamızdan geçer. Kendini tanıyan bir insan ne istediğini ve ne istemediğini de bilir. Dolayısıyla benliğiyle örtüşmeyen karar ve taleplerde bunun kendi için uygun olup olmadığını değerlendirebilme becerisine sahiptir. Dolayısıyla kendisi ve diğerleri arasında bir denge oluşturmanın ilk aşamasını tamamlamış olur.
Bunun yanı sıra, değerlendirme yetisine sahip olsak da fikirlerimizi ifade edebilme konusunda yaşadığımız problemler yine çatışmalara sebebiyet verebilir. İlişkilerimizi dengede tutmak için önemli olan, düşüncelerimizi sağlıklı bir şekilde ifade edebilmemizdir. Sağlıklı iletişim denildiğinde akla ilk gelen, düşüncelerimizi berrak bir şekilde anlatabilmektir. Kompleks olmayan, basit ve net ifadeler mesajın karşı tarafa daha kolay iletilmesini sağlar. Hitap şeklimiz ve kullandığımız dil ise karşımızdaki insanla olan samimiyetimize göre değişiklik göstermelidir. Nazik ve hoşgörülü bir tavır içinde olmak karşı tarafın sizi dinlemesini kolaylaştırır. İletişimin bir bütün olduğu düşünüldüğünde, beden dilimizin de ifadelerimizle tutarlı olmasının önemi, sağlıklı iletişim kurmada karşımıza çıkmaktadır. Tüm bunlar, ben, sen ve öteki ilişkisini düzenlemeye yardımcı olurken;bize istikrarlı, güvenli, huzurlu ve dengeli bir yaşamın kapısını açar.
Zamanla yarış halinde olmak, insanı özünden uzaklaştıran ve farkındalık alanını daraltan bir durumdur. Günlük rutinimize baktığımızda kendimizi genellikle bir yere ya da bir duruma yetişmeye çalışırken buluruz. Bu sebeple de davranışlarımızı otomatik pilota alarak yaşadığımızı görürüz. Yürürken, konuşurken, çalışırken, yemek yerken veya araba kullanırken tıpkı bir uçağın otomatik pilotta uçurulması gibi garanti ve ezberci bir alışkanlıkla hareket ederiz. Oysa anda kalabilmek, potansiyelimizi ortaya koyabilmek ve hayattan doyum alabilmek için deneyimleri yavaşlayarak, farkındalıkla yapmak gerekir. Farkındalığı artırmak için önce otomatik pilottan çıkmamız ve yaşamımızın direksiyonunun başına geçmemiz şarttır. Böylece gözden kaçırdığımız deneyimler, koştururken üzerine bastığımız duygular ve derinliği olmayan yaşantılar yerini; daha anlamlı, dengeli, derin ve kaliteli bir yaşama bırakacaktır.